8 haftada 4 yıl gençleşmek mümkün mü? Genlerimiz kaderimiz mi yoksa yaşam tarzımızla biyolojik yaşımızı yeniden yazabilir miyiz? Biliminsanları yanıtlıyor: Buna, sandığımızdan çok daha yakınız.

Yaşlanmanın tek bir matematiği yok; kimimiz 40’larımızda hâlâ 20’lerimizin enerjisini taşırken kimimiz daha erken yaşlarda yorgun, ağır ve tükenmiş hissedebiliyoruz. Bir yanda 100 yaşını sağlıkla kutlayan insanlar, diğer yanda genç yaşlarda kronik hastalıklarla mücadele edenler… Peki aynı gezegende, aynı çağda, aynı koşullarda böylesine farklı bir yaşam hikayesi nasıl mümkün oluyor? Bir diğer deyişle: Uzun yaşam bir piyango mu, yoksa doğru seçimlerin ödülü mü? Bilim dünyası bu sorunun peşinde yıllardır koşuyor. Ve bugün geldiğimiz noktada yanıt, tek bir kelimeyle özetlenemeyecek kadar etkileyici: Hem genetik hem de seçimlerimiz ama ağırlıklı olarak seçimlerimiz. Genlerimiz elimize verilen bir başlangıç senaryosu olabilir fakat günümüzde epigenetik sayesinde bu senaryonun nasıl ilerleyeceğini, hangi sahnelerin güçleneceğini ve hangilerinin silikleşeceğini büyük ölçüde biz belirliyoruz. Yani artık “kader” dediğimiz şey, düşündüğümüz kadar sabit değil.
Launchmetrics Spotlight
Üstelik hikaye yalnızca kaderi değiştirmekten ibaret değil; biyolojik yaşın, takvim yaşının çok gerisinde tutulabildiği bir dönemdeyiz. Bilimsel çalışmalar yalnızca sekiz haftalık doğru bir yaşam tarzı programının bile DNA düzeyinde değişiklik yaratarak bizi ortalama dört yıldan fazla gençleştirebildiğini gösteriyor. Evet, kulağa bilimkurgu gibi geliyor… Ama artık değil. Tüm bu gelişmeler sağlıklı ve uzun yaşamın lüks bir ihtimal olmadığını, aksine doğru beslenme, kaliteli uyku, düzenli hareket, stres yönetimi ve toksinlerden uzak bir yaşamla herkes için erişilebilir bir gerçek olabileceğini gösteriyor. Genetik mirasımız harika bir başlangıç olabilir fakat gerçek işi yapan, o mirasın “nasıl” kullanıldığı.
Bilim Dünyası Cevaplıyor
Bilim dünyasının son yıllardaki en merak ettiği sorulardan biri: Uzun yaşam aileden miras mı yoksa tamamen bizim elimizde mi? Araştırmalar genetiğin güçlü bir avantaj sunduğunu kabul ediyor ancak asıl belirleyicinin epigenetik olduğunu gösteriyor. Uzun ve sağlıklı bir yaşam artık yalnızca “şanslı” genlere sahip olmanın ötesine geçmiş durumda. Acıbadem Life Longevity’den İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Ertürk, insan ömrünün yalnızca yüzde 25-40’ının genetik faktörlerle belirlendiğini, geri kalan büyük çoğunluğun ise yaşam tarzı, çevresel etkiler ve hatta tesadüflerle şekillendiğini söylüyor. Dr. Ertürk bu dengeyi şöyle açıklıyor: “Genetiği piyanonun tuşları gibi düşünün. O tuşlardan nasıl bir melodi çıkacağını belirleyen epigenetik mekanizmalardır. Beslenmeden uykuya, toksinlerden strese kadar maruz kaldığımız tüm çevresel faktörlerin oluşturduğu ekspozom, bu görünmez piyanistin notalarını belirliyor. DNA üzerindeki metilasyon gibi epigenetik değişimler ise genlerin aktif olup olmayacağını belirleyen asıl anahtar.”
Launchmetrics Spotlight
Sadece yaşam tarzına odaklanan sekiz haftalık bir programla, DNA metilasyon saatiyle ölçülen biyolojik yaşın ortalama 4,6 yıl geri çekilebildiği de söylüyor Dr. Ertürk. Bu da genetik kodumuzu değiştiremesek bile, genlerin nasıl çalışacağını epigenetik yoluyla etkileyebileceğimizin en somut kanıtlarından biri. Sağlıklı alışkanlıklarla yaşam süresi uzayabiliyor, yaşam kalitesi yükseliyor, yaşlanma hızı yavaşlıyor. Üstelik Dr. Ertürk’e göre genetik müdahaleler artık bilimkurgu değil, gelecekte yaşlanmayı tersine bile çevirebilir. Sözün özü doğru bir uyku rutini, dengeli beslenme, stres yönetimi ve temiz bir çevre ile biyolojik yaşı genç tutmak artık mümkün.